Yapay zekâ teknolojileri, günümüz işletmeleri için büyüme, verimlilik ve maliyet optimizasyonu hedeflerine ulaşmada önemli bir araç hâline gelmiştir. Ancak yalnızca büyük dil modelleri ya da yapay zekâ destekli asistanlar kullanmak, bu teknolojilerin sunduğu potansiyelin tamamından faydalanmak için her zaman yeterli olmayabilir. Yapay zekâdan gerçek anlamda verim alabilmek için kapsamlı, sürdürülebilir ve kurumun dinamiklerine uygun bir ekosistem kurulması gerekir. Bu süreçte, veri entegrasyonu, otomasyon ve insan iş birliğine dayalı bütünleşik bir yaklaşım benimsemek işletmeler için kritik öneme sahiptir.
Bazı şirketler, kendi büyük dil modellerini sıfırdan geliştirmenin uzun vadede onlara özel bir rekabet avantajı sağlayacağını düşünebilir. Ancak bu karar, dikkatle değerlendirilmesi gereken bazı zorlukları da beraberinde getirir. Bu tür bir yatırımın gerçekten kuruma değer katabilmesi için yalnızca teknolojik yetkinlik değil, aynı zamanda ciddi bir zaman, maliyet ve sürdürülebilirlik planlaması da gerekir.
Kendi büyük dil modelini oluşturmayı düşünen işletmelerin karşılaşabileceği başlıca zorluklar şunlardır:
Bu nedenle, OpenAI, Google ya da Salesforce gibi teknoloji devlerinin sunduğu ölçeklenebilir ve süreçlere kolayca entegre edilebilen yapay zekâ çözümlerini değerlendirmek, çoğu şirket için daha uygulanabilir ve sürdürülebilir bir yol olabilir. Her ne kadar bazı şirketler, kendi bünyelerinde sistem kurmanın daha güvenli veya maliyet avantajlı olduğunu düşünebilse de, uygulama aşamasında bu yaklaşımın beklenen etkiyi yaratmadığını ve sürdürülebilirliğinin zamanla sorgulanmaya başlandığını görmek mümkün.
Yapay zekâyı yalnızca müşteri hizmetleri ya da belirli iş birimlerinde destekleyici bir araç olarak konumlandırmak, bu teknolojinin sunduğu değerin yalnızca küçük bir kısmından faydalanmak anlamına gelir. Genellikle bu tarz entegrasyonlar; yapay zekâyı sadece öneri sunan, soruları yanıtlayan ya da sınırlı görevleri yerine getiren bir yardımcı rolüne indirger. Ancak yapay zekânın kuruma gerçek katkı sağlaması için daha derin ve bütünleşik bir şekilde süreçlere dâhil edilmesi gerekir. Başarılı bir entegrasyon; yapay zekânın veriyle sürekli beslenen, öğrenen ve gerçek zamanlı kararlar alabilen bir yapıda olmasıyla mümkündür.
Günümüzde birçok kurumda kullanılan “copilot” sistemler, bu beklentiyi tam olarak karşılayamaz. Örneğin, satış ekiplerine yalnızca geçmiş verilere dayalı analizler sunan bir sistem, ekiplerin önünü açmak yerine yalnızca geçmişi raporlamakla sınırlı kalır. Oysa ideal bir yapay zekâ sistemi, müşteri davranışlarını analiz etmeli, eğilimleri yorumlamalı, fırsatları önceden belirlemeli ve ekiplere ne zaman, nasıl aksiyon almaları gerektiği konusunda rehberlik etmelidir.
Yapay zekâ süreçlerin içine derinlemesine entegre edildiğinde, yalnızca destekleyici değil; aynı zamanda yönlendirici, hatta stratejik bir rol üstlenmeye başlar. Bu yaklaşım, işletmelerin sadece mevcut süreçlerini optimize etmelerini değil, aynı zamanda geleceğe yönelik daha akıllı kararlar alabilmelerini de mümkün kılar.
3. İzole Yapay Zekâ Ajanlarının Kullanımı
Son yıllarda pek çok işletme, otonom yapay zekâ ajanlarını sistemlerine entegre etmeye başladı. Ancak bu ajanlar kurumsal sistemlerle bütünleşmediğinde, bağımsız çalışan ve iş değerine sınırlı katkı sağlayan yapılara dönüşür. İzole yapay zekâ uygulamaları, müşteri deneyimini veya operasyonel verimliliği artırmak yerine, süreçlerden kopuk şekilde çalışır. Bazı girişimler “ortak geliştirme” gibi hizmetler sunsa da, bu çözümler uzun vadede sürdürülebilirlik sunmaz ve ek maliyetler doğurur.
Bu noktada Agentforce gibi Salesforce ekosistemine doğal olarak entegre çalışan çözümler öne çıkar. Agentforce, veriler, iş süreçleri ve sistemlerle gerçek zamanlı bağlantı kurarak izole yapay zekâ ajanlarının yaşadığı kopuklukları ortadan kaldırır. CRM verileriyle beslenen, süreç içi aksiyon alabilen ve kullanıcı arayüzlerine gömülü şekilde çalışan bu yapay zekâ ajanları; müşteri deneyimini iyileştirmekle kalmaz, operasyonel kararlara yön verir ve iş değerini somut biçimde artırır.
Yapay zekâ destekli otomasyonun yalnızca görev bazlı kullanımı, işletmelere kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir. Ancak uzun vadeli verimlilik için yapay zekânın iş süreçlerine bütünsel olarak entegre edilmesi gerekir.
Sadece veri girişi, belge sınıflandırma gibi mikro görevlerin otomasyonu yeterli değildir. Gerçek dönüşüm, yapay zekânın süreç boyunca analiz yapabilen, karar alabilen ve aksiyon başlatabilen bir yapıya sahip olmasıyla mümkündür.
Salesforce Flow, MuleSoft gibi çözümler; yalnızca içgörü üretmekle kalmaz, aynı zamanda bu içgörüler doğrultusunda otomatik aksiyonlar alarak iş süreçlerini optimize eder. Örneğin bir sipariş sürecinde yapay zekâ:
Bu bütünleşik yapı, yalnızca hız ve verimlilik kazandırmakla kalmaz; müşteri memnuniyetini artırır, operasyonel maliyetleri düşürür ve insan hatasını minimize eder.
Bugün yapay zekâ devrimi, yalnızca büyük dil modelleri ya da tekil araçlar etrafında şekillenmiyor. Gerçek dönüşüm; veri, yapay zekâ, otomasyon ve insan etkileşimini bir araya getiren bütüncül ve ölçeklenebilir sistemler sayesinde mümkün oluyor.
Agentforce gibi sistemlere entegre çalışan çözümler, şirketlerin bu dönüşümden en iyi şekilde faydalanmasını sağlıyor. Yapay zekâda “yardımcı pilot” döneminden, doğrudan karar süreçlerine etki eden akıllı yapay zekâ ajanlarının dönemine geçiş yaşanıyor. Kurumların bu geçişe stratejik ve bilinçli şekilde hazırlanması, gelecekteki başarıları için kritik bir adım hâline geliyor.
Chatbot ve AI temsilcisi arasındaki farkları keşfedin, işletmeniz için en uygun dijital müşteri etkileşimi çözümünü doğru şekilde belirleyin.
Pearson, MuleSoft entegrasyonu ile sistemlerini birleştirerek verimliliği artırdı, öğrenci deneyimini geliştirdi ve eğitimde dijital çağa adım attı.
Veriye dayalı pazarlama ve analitik stratejilerle kampanya başarısını artırın, müşteri davranışlarını anlayın ve sürdürülebilir büyüme sağlayın.